*You can find English translation is below!
İnsan sosyal bir varlıktır. Toplum içinde yaşamını sürdürebilmesi için diğer kişi veya gruplarla bütünleşmeye ihtiyaç duyar. Kendi fikirlerinin, farklı insanlarla temas etmesini ve bu sayede kolektif hareket edebilme kabiliyeti kazanmayı amaçlar. Tüm bu temas gruplarımız ve kişisel özelliklerimiz sonucu kendimize “sosyal bir kimlik” inşa etmiş oluruz. Kişilik ve kültürün harmanlandığı bir sosyal kimlik inşa ettiğimizde arzu ettiğimiz ikinci adım bu fikirlerin bir gruba ait olması arzusudur. İnancımız, etnik kimliğimiz, sosyal etkileşimlerimiz, benlik kavramımız, insan doğası gereği bulundurduğumuz özellikler (ego gibi) bir araya gelerek sınırlarımızı belirler ve benzerlikleri bu sınırın içine farklılıkları ise sınır dışına yerleştirir. Hofstede, zihnin bu faaliyetini de dikkate alarak kültürü, “bir grubun ya da insan kategorisinin üyelerini birbirinden ayıran kolektif zihni yazılımdır” şeklinde tanımlar. Özetle sosyal kimliğimiz hem kendine has kişiliğimizin hem de belli bir grup ya da kategoriye ait olan kültürün bir kombinasyonudur.
Etnosentrizmin temelinde, inşa ettiğimiz sosyal kimliğimizin yer bulduğu, fikirlerimiz ile örtüşen bir alana dahil olmamız ve bir iç grup oluşturmamız kalan diğer faktörleri de dış grup olarak tanımlamamız yatar. “İç grup değerleri, fikirleri, inanç ve normları birbirine benzer kişilerin bazı nedenlere bağlı olarak ortak hareket ettiği yapıyı ifade eder. İç grubun oluşturulması, hali hazırda bir ‘ötekinin’ varlığına işaret etmektedir. (Erdem ve Alkan,2021:3)” Ötekiler bizim için dış grubu ifade eder ve dışlayıcı bir yaklaşımla gruplaştığımızda tutum ve davranışlarımızda bu amaca hizmet eder. “Etnosentrizm kavramı iç/dış grup ayrımının katı ve yaygın bir şekilde kabul edildiği bir ifadeyi temsil etmektedir. Bu temsil dış gruplara karşı negatif imgelem mahiyetinde olup, iç gruplarla ilişkili olarak itaatkâr tutumların gelişmesi ve pozitif imgelemi yansıtmaktadır (Levinson, 1949: 150)”
Bireylerin çoğu kendi kültürünü dünyanın merkezinde konumlandırır. Kendi etnik kökenine karşı pozitif bir yaklaşımdayken diğer etnik grupları da negatif etkiye maruz bırakır. Adeta sosyal faaliyetlerinde kendi etnik kökeninin savunucusu olur. Bu durumun elbette ki kişilik yapılarıyla paralel bir ilişkisi vardır. “Otoriter Kişilik Yapısı” ve “Sosyal Kimlik Teorisi” etnosentrik bakış açımızın kuramsal çerçevesini oluşturur.
1) Otoriter Kişilik Yapısının Etnosentrizme Etkisi
“Otoritaryen kişilik teorisinin özünde zayıf olanların (etnik azınlıklar gibi) otoriteye boyun eğmelerinin gerekliliği ve güçlü olanların ise daima yüceltilmesi gerektiği görüşü vardır. (Erdem ve Alkan,2021:3)” Bir ülkede baskın olan etnik kökenin, örf ve adetlerinin doğru ve iyi algılanması ve azınlık olan etnik gruplara karşı önyargılı yaklaşılmasının otoriter kişilik yapısıyla doğrudan orantısı vardır. Baskın ve çoğunlukta olanı sorgulayıcılıktan uzaklaşarak daha kolay kabul ederken çekimser ve azınlık olana dair şüpheci yaklaşımlarımız artar. Bu yapıda olmamız ve baskın grubun bu durumu farkındalığı gücü elinde bulundurmasını da kolaylaştırır. Aynı zamanda dışlayıcı tutumları önlememiz açısından da kendi kişilik yapımızın yarattığı bir engeldir. Bu kişilik yapısının yaygınlaşması ve toplumsal hayatı bu denli şekillendirmesine engel olmak aslında oldukça basittir. İnsanın doğası gereği var olan özelliklerinin sosyal hayata hiçbir süzgeçten geçmeden entegre olması bütünüyle farkındalık eksikliğidir. Alışkanlıklar farkındalık duygusunu göz ardı etmemize sebep olur ve bir arada yaşamanın gerektirdiği bilinçten bizi uzaklaştırabilir. Elbette ki kendi kültürümüz, inançlarımız ve değerlerimiz kıymetli ve özeldir ancak dünyanın merkezinde tek başına değildir. Bütün etnik farklılıklar, gelenekler, inançlar veya fikirler merkezdedir ve bireyin kendi nezdinde yapacağı tercih, bu çeşitliliğin terazisine etki etmemelidir.
2) Sosyal Kimlik Teorisinin Etnosenterizme Etkisi
Etnosentrizm kavramının oluşumunu açıklamaya yönelik literatürde sosyal kimlik kuramından bahsedilmektedir (Hooghe, 2007: 12). Sosyal kimlik kuramı 1970'li yıllarda Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiş olup kişilerin nesneleri, olayları ve diğer kişileri sınıflama ve kategorize etme eğilimi taşıdığını vurgulamaktadır. Bu kategorileşmenin kişiler arasında “biz” ve “onlar” ayrımını geliştirdiği ve bu sayede gruplaşmayı doğurduğu görülmektedir. (Kağıtçıbaşı,2013: 308). Gruplaşma etnosentrizmi de besler ve ayrıştırma, yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi sorunlarla karşılaşmamıza sebep olur. Çünkü “biz” olarak sınıflandırdığımız kitlenin “onlar” sınıfından daha baskın olmasını isteriz. Kendi sosyal kimliğimizin yer bulduğu ortamları yaygınlaştırma faaliyetlerinde bulunurken farklı görüşler, farklı diller, farklı milletler bize “risk”sinyali verir.
Sonuç olarak bireyin doğası gereği etnosentrik yaklaşımdan kopması mümkün olmamakla birlikte bu düşünceyi yönetebilmesi çeşitlilik açısından son derece önemlidir. Kendi dinimiz, dilimiz, ırkımız, cinsiyetimize karşı beklediğimiz saygının tüm grupların ortak beklentisi olduğunu unutulmamalıdır. Ayrıca sosyal kimliklerimizin yer bulduğu alanları sahiplenmenin normal olduğunu söylesek de kalan grupları “öteki, ait olanın dışındaki, aykırı” şeklinde nitelendirmemek gerekir. Çünkü “dil ve söylem” bütün bakış açısını değiştirir.
Etnosentrizm hem kültürel ögelerin hem de bireyin sosyo-psikolojik özelliklerinin bütüncül bir terimi olduğundan dolayı bu düşünceye karşı bireyin öncelikle içsel bir mücadele vermesi gerekir. Bu içsel mücadele ve farkındalık zaman içerisinde kolektif bir bilinç yaratarak kültürel ögelerin de değişmesini sağlayacaktır. Gelişen ve değişen dünyada farklılıklarla bir arada yaşayabilmek için Etnosentrizm kavramını, kendi kimliğini merkeze alarak diğer kimlikleri ötekileştirmek olarak değil de farklı kimliklere saygı ile yaklaşmak için kendi inanç ve değerler bütününden faydalanmak olarak Pozitif Etnosentrizm kavramına dönüştürmek büyük bir kazanç olacaktır.
İlayda Buse Uyar*
KAYNAKÇA
● Alkan F. ve Erdem R. (2021). ETNOSENTRİZM VE MESLEK MERKEZCİLİK: KAVRAMSAL BİR DEĞERLENDİRME. 30, 635–651.
● Hofstede, G. (1993). Interkulturelle zusammenarbeit. kulturen- organisationen- management. Wiesbaden.
● Hooghe, M. (2007). Ethnocentrism. W. A. Darity (Ed.), International encyclopedia of the social sciences içinde (11- 12), Volume 3, Macmillan Reference USA.
● Kağıtçıbaşı, Ç. (2013). Günümüzde insan ve insanlar. 14. Basım, İstanbul: Evrim Yayınevi.
● Levinson, D. J. (1949). The study of ethnocentric ideology. M. Horkheimer and S. H. Flowerman (Ed.), Studies in Prejudice içinde (102–150), The Amerıcan Jewısh Commıttee Socıal Studıes Serıes: Publıcatıon No. Il
What is Ethnocentrism? Psychological War Against Diversity
Human-beings are social entity. To persists its existence within the society, human-beings are in need to integrate with other people or groups. People aim to bring their own ideas into contact with different people and thus to gain the ability to act collectively. As a result of all these contact groups and personal characteristics, we construct a “social identity” for ourselves. When we construct our social identity blended by personality and culture next step followed as the willingness of the belonging to a group. Our beliefs, ethnic identity, social interactions, self-concept, and the characteristics we possess because of human nature (such as the ego) come together to determine our boundaries and place the similarities within these boundaries and the differences outside the borders. Hofstede, with consideration of this activity of the mind, defines culture as "the collective mental software that distinguishes members of a group or category of people.” In brief, our social identity is a combination of both our unique personality and the culture that belongs to a particular group or category.
Ethnocentrism is based on the fact that we are included in an area that coincides with our ideas, where our social identity that we have built takes place, and that we form an in-group and define the remaining factors as an out-group. “Ingroup values, ideas, beliefs, and norms are similar to each other, depending on some reasons refers to the structure in which people act jointly. The creation of the ingroup already indicates the existence of an 'other'. (Erdem and Alkan, 2021:3)” Others represent the outgroup for us, and our attitudes and behaviors serve this purpose when we group with an exclusionary approach. “The concept of ethnocentrism represents an expression in which the in/outgroup distinction is rigidly and widely accepted. This representation is negative imagery towards outgroups, reflecting the development of submissive attitudes and positive imagery in relation to ingroups (Levinson, 1949: 150)”
Most individuals position their culture at the center of the world. While individuals have a positive approach towards their own ethnicity, they also exposes other ethnic groups to negative influence. Indivudals almost becomes the defender of his own ethnic origin in their own social activities. This situation has a parallel relationship with personality structures. “Authoritarian Personality Structure” and “Social Identity Theory” constitute the theoretical framework of our ethnocentric perspective.
1) The Effect of Authoritarian Personality Structure on Ethnocentrism
“At the core of authoritarian personality theory is the view that the weak (such as ethnic minorities) must submit to authority and the strong must always be glorified. (Erdem and Alkan, 2021:3)” The correct and good perception of the dominant ethnic origin, customs and traditions in a country and the prejudiced approach towards minority ethnic groups are directly proportional to the authoritarian personality structure. While we accept the dominant and the majority more easily by moving away from questioning, our abstaining and skeptical approaches towards the minority increase. Being in this structure makes it easier for the dominant group to have this awareness and power. At the same time, it is an obstacle created by our own personality structure in terms of preventing exclusionary attitudes. It is quite simple to prevent this personality structure from becoming widespread and shaping social life so much. It is a complete lack of awareness that the inherent characteristics of human beings are integrated into social life without any filter. Habits cause us to ignore the sense of awareness and can distract us from the consciousness that living together requires. Of course, our own culture, beliefs and values are precious and special, but they are not alone in the center of the world. All ethnic differences, traditions, beliefs or ideas are at the center and the individual's choice should not affect the scale of this diversity.
2) The Effect of Social Identity Theory on Ethnocentrism
Social identity theory is mentioned in the literature to explain the formation of the concept of ethnocentrism (Hooghe, 2007: 12). Social identity theory was developed by Henri Tajfel and John Turner in the 1970s and emphasizes that people tend to classify and categorize objects, events and other people. It is seen that this categorization develops the distinction between "us" and "they" and thus creates grouping. (Kağıtçıbaşı, 2013: 308). Grouping also feeds ethnocentrism and causes us to encounter problems such as segregation, xenophobia and racism. Because we want the audience we classify as “us” to be more dominant than the “they” class. Different views, different languages and different nationalities give us a "risk" signal while we are engaged in activities to expand the environments in which our own social identity takes place.
As a result, although breaking away an individual from the ethnocentric approach by nature is not possible, managing this thought is extremely important for the diversity. The respect that we expect for our own religion, language, race and gender is the common expectation of all groups should not be forgotten. In addition, although we say embracing the areas where our social identities take place is important, the remaining groups should not be characterized as “other, outside the one that belongs to, contrary”. Because “language and discourse” changes the whole point of view.
Since ethnocentrism is a holistic term of both cultural elements and socio-psychological characteristics of the individual, first the individual must overcome an internal struggle against this idea. This inner struggle and awareness will create a collective consciousness over time and will enable cultural elements to change. In order to be able to live together with differences in the developing and changing world, transforming the concept of Ethnocentrism into the concept of Positive Ethnocentrism will be a great gain, not as othering other identities by putting one's own identity at the center, but as benefiting from the whole of one's own beliefs and values in order to approach different identities with respect.
İlayda Buse Uyar*
References
•Alkan F. ve Erdem R. (2021). ETHNOCENTRISM AND VOCATIONAL CENTRALIZATION: A CONCEPTUAL ASSESSMENT. 30, 635-651.
•Hofstede, G. (1993). Interkulturelle zusammenarbeit. kulturen- organisationen- management. Wiesbaden.
•Hooghe, M. (2007). Ethnocentrism. W. A. Darity (Ed.), International encyclopedia of the social sciences içinde (11- 12), Volume 3, Macmillan Reference USA.
•Kağıtçıbaşı, Ç. (2013). Man and People Today. 14th Edition, Istanbul: Evrim Publishing House.
- Levinson, D. J. (1949). The study of ethnocentric ideology. M. Horkheimer and S. H. Flowerman (Ed.), Studies in Prejudice içinde (102-150), The Amerıcan Jewısh Commıttee Socıal Studıes Serıes: Publıcatıon No. Il